ÖLÜM MÜ YAŞAM MI YILAN?
Yılan ve şifa tıpkı bu mitos gibi Lokman Hekim ve Şahmeran’da da işlenmiştir. Ayrıca Girit kralı Minos’un ölen oğlu Glaukos’un, bir yılanın taşıdığı sihirli otla diriltilmesi, yılan saçlı Medusa’nın kanının ölüme çare oluşu, tıp tanrısı Asklepios’un bu bilgiyle donanması da mitoslardaki yılan-şifa ilişkisinin örneklerindendir.
Bilinir ki şeytanın mitolojide en çok özdeştirildiği hayvan yılandır. Cennetten kovulma mitosunda ‘İyilikleri ve Kötülükleri Bilme’ ağacının gövdesine sarılmış olan yılan, Havva veAdem’i kandıran şeytanın temsilidir. Bu kadim hikâye, yılanın tarım kültürüyle olan ilişkisi düşünülerek okunduğunda özellikle bu kültürden doğan mitoslardaki yılan sembolizasyonu da anlaşılacaktır. Öte yandan yılanın ölümsüzlük ve şifacılıkla ilgisi de mitoslarda çokça işlenir. Yılan ölümü olduğu kadar ölümsüzlüğü hatta sonsuz gençliği de simgeler. Yılan, Mezopotamya mitolojisinde Uruk kralı Gılgamış mitosunda da karşımıza çıkar. Tarihin gelmiş geçmiş en görkemli şehirlerinden birine kral olmak, zenginlik ve iktidar, Gılgamış’a faniliğini hatırlatır ve onu korkutur. Yoldaşı, kardeş saydığı,birlikte savaştığı Enkidu öldüğündeyse Gılgamış’ın ölüm korkusu daha da artar ve kral her şeyi bırakıp bir yolculuğa çıkmaya karar verir; ölümsüzlük arayışına.
Sorup soruşturur, ölümsüzlüğün sırrına ancak Dilmun ülkesine giderse ulaşabileceğini öğrenir. Dilmun, bir anlamda cennettir. Vaktiyle tanrılar ölümlülere olan öfkesini bir tufan ile çıkarma kararı aldıklarında içlerinden birini bu cezadan muaf tutmuşlardır. Utnapiştim (Ziusudra), tıpkı semavi inanışların Nuh’u gibi bir gemi yapmış tüm tohumları, her hayvandan bir çifti ve eşini de alarak gemiye binmiştir. Tufan gelmişgeçmiş, yaşam bir kez daha çoğalarak serpilmiş Utnapiştim ise karısıyla birlikte Çok Uzak Ülke Dilmun’a yerleşmiştir.
Burada ölümden uzak huzurlu bir ömürle mükâfatlandırılmıştır. İşte Gılgamış kimsenin varamayacağı kadar uzak bu ülkeye türlü zorlukları aşarak ancak neredeyse bir hayvana dönüşerek varmayı başarmıştır. Utnapiştim’in karşısına çıktığında yorgun, aç, uykusuz ve kir içindedir. Ona tüm hikâyesini anlattıktan sonra ondan da ölümsüzlüğün hikâyesini duymak ister.
Utnapiştim ne dese ne yapsa Gılgamış’ı bu gayesinden yıldıramaz, sonunda onu bir sınava tabi tutar. Madem istediği sonsuzluktur öyleyse hiç değilse yedi gün yedi gece uykudan feragat edecek, sırra ermek için gözleri açık bekleyecektir. Ancak ne mümkün Gılgamış yolların yorgunu, Utnapiştim’in şartını heyecanla kabul ettiyse de uykuya yenik düşmekten geri duramaz. Uyandığındaysa az kalsın yine uyuya kalacağını sanır. Utanpiştim, ne de olsa ölümsüzlüğü bilgeliğiyle edinmiştir; Gılgamış uyurken sakince beklemiş ve onun uyuduğu her gün için karısından bir ekmek pişirip önüne koymasını ister. Böylece Gılgamış’ın inkâr ettiği uykusu önüne sıralanmış bayat ekmeklerle ispatlanmış olur.
İradesizliği Gılgamış’a büyük pişmanlık ve hayal kırıklığı yaşatmış, onu kedere gördüğü suyla kirlerinden arınmak istemiştir. Sırlı bitkiyi heybesine heybeyi de kayığa bırakıp suya atlamış, sudan çıktığındaysa heybenin ağzından süzülen yılanı ağzında otla fark etmiştir. Gılgamış yüzüp de tekneye çıkana kadar yılan otu yutmuş yutar yutmaz da derisini soyunup yüzerek gözden kaybolmuştur. İşte bundan böyle yılan gençliğin ve sağlığın sırrına kavuşmuş, Gılgamış ise görüp geçirdiği bunca şeyle sadece hikâyesiniölümsüz kılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder